Panoptikon felsefesinden ilhamla oluşturduğum bu seride, dijital çağın görünmeyen otoriteleri altında şekillenen bireyin özgürlük mücadelesini steampunk estetiğiyle yeniden yorumluyorum. Orwell’in 1984 distopyası, Foucault’nun gözetim toplumu kavramı ve mekanik formların ironisiyle; modern kontrol sistemlerine eleştirel bir bakış sunuyorum.
Gözetim, kontrol ve bireysel özgürlük arasındaki çatışma, günümüz dünyasının en büyük paradokslarından biri. Bu sanat serisine, George Orwell’in 1984 adlı distopik romanından ilham alarak başladım. Bireyin sürekli izlenme altında olduğu bir düzende nasıl biçimlendiğini, bu izleme mekanizmalarının bireysel kimlik üzerindeki etkilerini sorguluyorum. Orwell’in kurguladığı totaliter sistem artık yalnızca bir roman kurgusu değil; günümüz dijital gözetim sistemleriyle giderek daha görünür hale gelen bir gerçeklik.
Bu sorgulamanın temelinde Panoptikon felsefesi yer alıyor. Jeremy Bentham’ın 18. yüzyılda tasarladığı Panoptikon modeli, bireylerin kendilerini sürekli izleniyormuş gibi hissederek özdenetim geliştirmesine dayanır. Bugün, akıllı telefonlar, sosyal medya algoritmaları ve çevrim içi davranış takibi sayesinde bu yapı, modern gözetim toplumu içinde yeniden hayat buluyor. Michel Foucault’nun “Büyük Kapatılma” kuramı ise, bireyin toplumun belirlediği normlara göre nasıl sistematik olarak şekillendirildiğini ortaya koyuyor.
Ben bu temaları steampunk sanatının retro-fütürist estetiğiyle birleştiriyorum. Endüstri devrimini çağrıştıran dişliler, çarklar, pusulalar ve metalik formlar; bugünün görünmeyen dijital otoritelerine karşı bir eleştiri niteliği taşıyor. Geçmişin mekanik kontrol yapılarıyla bugünün dijital hapishane düzeni arasında ironik bir bağ kuruyorum.
Bu seri, yalnızca görsel bir ifade değil; aynı zamanda bireyin, otoritenin baskısı altında kendi benliğini ve özgürlüğünü nasıl yeniden inşa ettiğini araştıran bir sanatsal sorgulama alanı. İzleyiciyi, bu sorgulamanın bir parçası olmaya ve içinde yaşadığı dijital sistemleri yeniden düşünmeye davet ediyorum.
